öfke, öfke, öfke, çok tehlikeli

image

KESKİN SİRKE KÜPÜNE ZARAR VERİR

ÖFKENİN ÖNCESİ DELİLİK, SONU PİŞMANLIKTIR.

ÖFKE RÜZGAR GİBİDİR, BİR SÜRE SONRA DİNER AMA DAL KIRILMIŞTIR BİR KERE.

ÖFKE GELİR GÖZ KIZARIR, ÖFKE GİDER YÜZ KIZARIR.

Öfke gelince, akıl uçup gider.

Hiddet ekilen yerden, pişmanlık biçilir.

Öfkeyi besleyen, yine öfkedir.

Öfkeli bir insan, ağzını açar gözlerini kapar.

Hiçbir şey öfke kadar, insan düşüncesini sapıtamaz.

Öfkenin başlangıcı çılgınlık, sonu pişmanlıktır.

Öfkeli bir adamı susturmak istiyorsanız, önce siz susunuz.

Öfkeyle ilgili çok söz söylenmiştir.

Öfkenin tanımı nedir? Engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan kişiye ya da şeye yönelik saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen yoğun duygusal tepki olarak tarif edilebilir.

Öfke şu şekilde ortaya çıkar. Düşünce, duygu, davranış ve iletişim.

Şimdi size ilginç bir hikaye anlatacağım. Bu hikaye ani öfkelenenlere belki bir örnek olur ve sonradan pişman olabileceği şeyi yapmasına engel olabilir.

GÜNÜN HİKAYESİ… İBRET ALINACAK BİR HİKAYE.

Karı,koca ve çocukları olan bir aile düşünün. Sabah olmuş, kalkılmış, evin hanımı çocuklarına kahvaltı hazırlamak üzere, adam telaşlı, hem de çok telaşlı, gittikçe de öfkesi artmakta. Bağırıp, çağırıyor. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıyor ve salona geliyorlar.

Karşılarında babalarını görünce, babalarının öfkesinden korkuyorlar, iki kardeş bir koltuğa yerleşiyorlar ve korkarak babalarına bakıyorlar, hiç ses çıkarmıyorlar. Adam, çocuklara bakarak, hanımının üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu.

-Sana söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantım olduğunu. Sana açık mavi gömleğimi ütülemeni söyledim. Sen ise ütülemedin, aldırmadın. Neden be kadın, neden?

Diyorsun ki bana “kahverengi gömlekle gide versen nolurmuş!. Kadın bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi mi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Benim başarısız mı olmamı istiyorsun. Bunu mu istiyorsun?

Sinirlenmişti, öfkelenmişti ve duygularına hakim olamıyor, devamlı öfkesi arttıkça artıyordu. Aslına bakarsan adam böyle birisi değildi. Çok iyi bir evlilikleri vardı. Neden birden bu hale gelmişti, karısı şaşırmıştı.

-Tamam bey, sinirlenme, işte ütüledim, bitti işte. Çocukları sonra doyururum. Sen sinirlenme. diyerek adamı sakinleştirmeye çalışıyordu karısı.

Adam kadının elinden açık mavi gömleği hışımla aldı; “Bitti, tabii bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.

Kadın da korkmuştu eşinin bu öfkesinden, döndü koltukta korkuyla ve sessizce oturan çocuklarının yüzlerine baktı. Sonra yeniden eşini sakinleştirmeye çalıştı.

-Hayatım, dedi. Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin, telaşlanma.

Adamın öfkesi dinmemişti, “Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldin’ diyebileyim.

Karısı ne kadar tatlı söz söylese de, adamın siniri yatışmıyordu ve hışımla evden çıktı, bir yandan da söylenip duruyor, bağırıyordu. Hışımla arabasının kapısını açtı ve içeri girdi, direksiyonun başına geçti,  kontak anahtarını çevirdi, arabayı çalıştırdı ve hızla hareket etti.

Camdan eşini seyreden kadın, eşinin bu öfkesinden korktu ve halinden endişelendi. “İçinden bir kaza yapmasa bari” diye düşündü. İçine bir korku geldi.

Eşinin arabasını gözden kayboluncaya kadar seyretti, içinden dualar etti, inşallah bu öfke ile bir kaza yapmaz endişesi ile çocuklarına döndü ve gitti onlara sarıldı, çocukları rahatlatmaya çalıştı.

-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim, diyerek mutfağa geçti.

Kocasının öfkeli hali gözünün önünden gitmiyor, zihni bulanıklaşıyor ve içinde bir korku seli gittikçe artıyordu. Bu huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı, müzik dinlemeye başladı. Bir yandan da ocağa haşlanmak için yumurtaları koydu, cezvede de süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi.

Sofra hazırlandıktan sonra da çocuklara seslendi, “Hadi gelin çocuklar kahvaltınız hazır” dedi. Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti.

Radyodan son dakika haberi anonsuyla bir haber verilmek isteniyordu.  Radyonun sesini biraz daha açtı. Spikerin sesine kulak verdi. Bütün dikkati ile spikerin söylediğini dinlemeye başladı. Radyo’dan gelen ses tüylerini diken diken etti. Son dakika haberi diyerek Radyo’dan zincirleme bir kaza haberi veriliyordu. Ayrıntıların biraz sonra vereceğiz diyen spiker tekrar müzik yayınına başlamıştı.

Spiker kazanın içeriğini anlatmamıştı, kaza nasıl olmuştu, kim yapmıştı, ölen var mıydı, kaç kişi yaralanmıştı, bunları söylememişti, ancak kazanın hangi caddede ve hangi kavşakta olduğunu söylemişti.  İşte o an kadının yüreğine bir acı saplandı. Eyvah dedi, kocam her gün aynı yoldan gidiyor ve o kavşaktan dönüyor. Eşinin bu kavşaktan devamlı şikayetçi olduğu aklına geldi. “Şu lanet kavşakta trafik çok oluyor, kimse kimseye dikkat etmiyor, bilhassa sabahları çekilmez bir hal alıyor” dediğini ve o kavşaktan geçmenin sinirlerini çok bozduğunu söylediğini hatırladı.

Kocasının evden hışımla çıktığını ve çok sinirli olduğunu bilen kadının içine bir acı düştü, “eyvah bu sinirle direksiyonda olan kocam mı kaza yaptı, yoksa ona bir şey mi oldu, diye telaşlanan kadın, ayağa kalktı, aklına gelen bu düşünceler içini daha da yaktı, çocuklara seslendi.

-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye  açmayın tamam mı? diyerek yavrularına sarıldı, gözündeki yaşları belli etmeden onları öptü ve arkasını dönerek, üzerine bir şeyler aldı, hemen cebine taksiye yetecek kadar para aldı ve hızla evden çıkmak üzere hazırlandı. Kafasında kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, gözyaşlarını daha fazla içine atamayıp, ağlamaya başladı. Bir yandan da sesinin duyulmaması için ağzını eli ile kapatıyordu. Gözünün önünden o kısacak bir anda o kadar çok şey geçiyordu ki, Ah kocacığım bir gömlek uğruna bu kadar öfkelenmek gerekir miydi? Hışımla evden çıkarken, benim kalbimi kırman, çocukların önünde bana bağırıp çağırman, çocukları korkutman değer miydi? Ben şimdi babasız bu çocukları nasıl büyütecem, ben sensiz nasıl hayatımı idame ettir ecem. Ben sana sarılamaya çam, seni koklayamaya cam, sen de bize sarılamayacaksın, çocuklarını koklayıp öpemeyeceksin, değer miydi, bir gömlek uğruna öfkelenmek, diye kafasının içinden bir sürü düşünce peşi peşine sıralanıyordu. İçi, yüreği yanıyor, gözyaşlarını tutamıyordu. Çocuklara da belli etmemek için arkasını mutfağa dönmüş, ayakkabılarını giymeye çalışıyordu.

Hâlbuki ne kadar sessiz ve sakin di kocası. Hiç bir zaman böyle değildi. Yapmazdı. Her zaman kapıdan çıkarken, çocukları öper, karısına  sarılır, “kendine iyi bak, çocuklara iyi bak karıcığım” deyip, öpücüğünü kondurup, akşama görüşürüz hayatım deyip, kapıdan çıkardı.

Ne olmuştu aniden bu adama. Yoksa ecel mi çekmişti. Sinirlenerek, kaza yapmasına sebep olup, ölmesi için Azrail tuzak mı kurmuştu?

Çocuklarım babalarını son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?

Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı, kapıyı açtı ve kendisini dışarı attı. Merdivenlerden koşarak inmeye hazırlanıyordu ki, karşısında merdivenleri koşar adım çıkan kocasını gördü. Birden dondu, durakladı, sendeledi, düşmek üzere iken kocası yakaladı ve sarıldı karısına.

Adam baktı karısının gözlerinden yaşlar akıyor, yanakları ıslanmıştı. Adam karısına sıkı sıkı sarıldı, yanaklarından öptü, yanaklarındaki tuzlu gözyaşlarını yaladı. Hayatım, canım,, dedi. “Haberleri mi duydun?” diye sordu.

Sesi çıkmıyordu karısının, konuşamıyordu, boğazına bir şey düğümlenmişti.  Üzüntüsü sevince dönmüş, bu sefer sevinç gözyaşlarını tutamıyordu. Sadece başını salladı.

Adam tekrar sarıldı karısına, eşinin yanaklarını sildi, tekrar öpücüğünü kondurdu, Üzülme artık bak, buradayım dedi adam.

Kadının gözyaşları dinmişti. Kendini toparladı ve kocasına sordu: “Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün? Kocası: “Kaza benim çok yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Bir anda kafamda şimşekler çaktı. Ya ben bu kazayı yapmış olsaydım ve kazada ölseydim!” işte bir anda bu duygu ile yüreğim sızladı. Ben ne halt ettim, karımı üzdüm, çocuklarımı korkuttum, diyerek kendime kızdım, pişmanlık duydum. Batsın toplantı, toplantı mı önemli, yoksa benim karım çocuklarım mı önemli, diyerek geri döndüm,” dedi adam.

Karısı ile beraber kapıyı açtılar, içeri girdiklerinde çocuklar kahvaltılarını yeni bitirmişler, salona geçmek üzere iken, kapının açıldığını duyan çocuklar kapıya baktıklarında annelerinin ağladığını, babalarının da annelerinin yanında olduğunu gördüklerinde, “annemiz neden ağladı, yoksa babam annemizi dövdü mü? diye iki kardeş birbirlerinin yüzlerine baktılar ve koşarak annelerinin yanında yerlerini aldılar.

Adam, fark etmişti çocuklarda ki tedirginliği, gülerek ve bütün içten samimi sevgi dolu bakışı ile çocukları yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm. Toplantıya geç kalırsam kalayım. Sizler benim için çok daha değerlisiniz. Ben hepinizi çok ama çok seviyorum. Hepinizden özür dilerim. Diyerek çocuklarına bir kez daha sarıldı, eşinin yanaklarından bir kez daha öptü ve çay varmı çay, karnım açıktı, ben de bir şeyler yiyeyim diyerek mutfağa doğru yürümeye başladı.

HIRS, KİN, NEFRET, ÖFKE;!

NEREDE, NE ZAMAN, ÖLECEĞİMİZİ, BAŞIMIZA NE GELECEĞİNİ HİÇBİR ZAMAN BİLEMEYİZ. BU YÜZDEN SEVDİĞİNİZ İNSANLARLA AYRILIRKEN HEP GÜZEL HATIRLANACAĞIMIZ BİR ŞEKİLDE VEDALAŞALIM. BAZI ŞEYLERİN TELAFİSİ HİÇ BİR ZAMAN OLMAYABİLİR.

BİR DAHA GÖMLEĞİN, TOPLANTININ TELAFİSİ OLUR AMA KIRILAN HANIMIN, EVLATLARIN TELAFİSİ OLMAZ.

HELALLEŞİN, DUA EDİN, VEDALAŞIN, HOŞ BİR SADA BIRAKIN.

Derleyen: Zekeriya Tümer

11.06.2023

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *


Hakkımızda

Hayat çok uzun gibi gözükse de, uzun değil kısadır. Yaşam tecrübelerle olgunlaşır. Ülkemizin milli ve manevi değerlerine sahip çıkmak görevimiz olmalıdır. Ulusal milli birliğimize sahip çıkmalıyız. Bir toplumda dil, din, milli ve manevi değerler kaybolursa, o toplum dağılmaya ve yıkılıp yok olmaya mahkûm olur.


İLETİŞİM

BİZİ İSTEDİĞİNİZ ZAMAN ARAYIN