Prof.Dr. Hilmi ÖZDEN:21 Mayıs 1864 BÜYÜK KAFKAS SÜRGÜNÜ (ÇERKES SOYKIRIMI)

çerkez soy kırımı

1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra, 1929 baharında Adigey’e bilimsel çalışma üzerine giden Gürcü tarihçi Simon Canaşia’ya Şapsığların bölgesi Cubga’da karşılaştığı 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır: Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem”

Altın Ordu Türk Devletinin çöküşü ile Çarlık Rusya’sı Kafkasya’ya saldırılarına başlamış ve bu saldırı beş asır devam etmiştir. 1770 yılından itibaren Ruslar Kafkasya ve Dağıstan’a en ağır saldırılarına başladılar. 1770 de Dağıstan’a, 1779 da Kabartay’a, 1784 de Çerkezistan’a saldırdılar. 1783 de bir bildiri yayınlayan İmam Mansur, bütün İslam Alemini Moskoflara karşı cihada çağırdı. Bundan sonra İmam Mansur, 10 000 kişiyi bulan kuvvetleriyle Viladikafkas ve Mazdoku Ruslardan aldı. Kızlar kalesini kuşattı. Rusları Terek çayının karşı kıyısına attı. 1786 yılında küçük Kabartay bölgesi ve Kuban bölgesi kurtarıldı. 1791’de Ruslar Anapa’yı sardılar, 14 günlük bir savaştan sonra kale düştü ve İmam Mansur yaralı olarak esir edildi.

1829 Gazi Muhammed, Ruslara karşı silahlı bir ayaklanma gerektiğini bildirdi. Gazi Muhammed ve Şeyh Şamil Ruslara karşı savaşa başladılar. 1832 yılında Ruslarla savaşta Gazi Muhammed şehit oldu. İmam Hamzat Gazi Muhammed’in yerine geçti. 1834’de İmam Hamzat Hunzak Camiinde namaz kılarken arkadaşlarıyla beraber şehit edildi.

1834’de Şeyh Şamil İmamlığa getirildi. Teşkilatçı, yönetici ve ilim adamı idi. Dağıstan’da tophaneler, baruthaneler, silah fabrikaları kurdurmuş, düzenli askerlik teşkilatı yapmıştır. 1839’da Şeyh Şamil, Avarların ve Çeçenlerin önemli bir kısmını kendi yanında toplamayı başarmıştır. 1848’de Şeyh Şamil tarafında görevlendirilen Naip Muhammet Emin, Çerkezistan’a giderek Çerkezleri Ruslara karşı örgütlemeye başlamış ve bu alanda önemli başarılar elde etmiştir. Bu şekilde Ruslar, burada da ağır kayıplara uğratılmışlardır. 1851’de Hacı Murat, Şamil’in emri üzerine 500 atlıyla Hazar denizi kıyısındaki Haydak ve Tabasaran illerinde bir gösteri harekâtı yaparak bura halkının Ruslara karşı ayaklanmasını sağlamakla görevlendirilmiştir.

Kırım Savaşının başlamasıyla Bab-ı Ali, Naip Muhammet Emin’e “Paşa” rütbesi vererek Çerkezistan mücadelesinde onu desteklemiştir. Naip, 1856 yılında Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ile görüşmeler yapmıştır. Aynı yıl Serasker Rıza Paşa’nın emir subayı Kafkasya’ya giderek Abaza bölgesinde Naip Paşa ile görüşmüş, devletin kendisini Ruslara karşı destekleyeceğini söylemiştir.1853’de Kafkasya genel valiliğine Rus Prensi Baryatinsky atandı. Kırımdan getirilen 250 000 kişilik bir orduyla Dağıstan çember içine alındı. Bundan sonra Rusların elde etmiş oldukları başarıda, modern yivli ve setli Birdanka tüfeklerini kullanmalarının büyük etkisi olmuştur. 1858 yılında Rusların baskısı artmıştır. İmam Şamil’in direnmesi zorlaşmıştır. 1859’da Şamil Türkiye’ye gitmek, kendisinin ve arkadaşlarının silahları alınmamak şartıyla Ruslara teslim oldu. Rusya’dan çıkmasına izin verilmedi. Çar, Şamil’i saygıyla karşıladı. 10 yıl sonra Hacca gitmesine izin verildi. Medine’de 1871 yılında gözlerini hayata kapadı. Cennet-ül Baki de yatmaktadır. Şamil’in aile efradı Türkiye’de kaldılar (Kayabalı- Aslanoğlu. 1976: 49-56).

1859 yılında Şeyh Şamil’in yıllardır sürdürdüğü cihad sükut bulmuştu.  Her şeye rağmen mücadeleyi bırakmayan Ubıhlar ve diğer Adigeler 1861 yılı yazında Soçi vadisinde Büyük Hür Meclis adıyla bir meclis topladılar ve Rusya’ya karşı yeni savaş stratejilerini belirlediler. 1861-1862 yılları arasında Laba ve Belaya ırmakları arasındaki saha Ruslar tarafından işgal edildi. 1862-1863 yılları arasında Abzeh bölgesini işgal eden Ruslar burada direnişle karşılaştılar. Abzeh, Şapsığ ve Ubıhların Ruslara karşı direnişleri bir yıl daha devam etti. 1863 yılının yazında baş gösteren kuraklık ve kıtlık sebebiyle Adigelerin direniş güçleri giderek tükendi. Abzeh, Şapsığ ve Ubıh kabilelerinden Osmanlı topraklarına kitle halinde göçler başladı.

Bölgeyi işgal eden Rus-Kossaklar tarafından sıkıştırılan ve Rus birlikleri tarafından kuşatılan Abazalar, imkansızlık içinde 1864 yılı Şubatı’nda aileleri ve taşınabilir malları ile birlikte ya Kuban boyunda kendilerine gösterilen noktalara yerleşmek veya Anadolu’ya göç etmek üzere son kişilerine varıncaya kadar yurtlarını terk etmişlerdir. 6-16 Mart 1864 arasında Tümgeneral Heymann komutasındaki Çarlık Rus Ordularının icra ettiği temizleme harekatı bölgedeki Şapsığ’ların tamamen Osmanlı topraklarına göç etmesini sağladı. İlerlemeye devam eden Tümgeneral Heymann’ın Vubıh boyunu 19 Mart 1864’te yenilgiye uğratmasıyla Vubıhlar ve diğer Kafkasyalı boylar bağımsızlık konusundaki bütün ümidlerini kaybetmişlerdi 21 Mayıs 1864 günü, Karadeniz kıyılarındaki Tuapse yakınlarında yer alan Kbaade mevkiinde son Adige birliğinin de Rus ordusuna karşı kahramanca savaşarak yenik düşmesiyle, Batı Kafkaslarda devam eden Adige-Rus savaşları sona erdi (Hızal 1961: 47) (Berzeg 1987: 4-9).

Kesintisiz olarak 270 yıldan fazla bir süre devam eden Kafkas-Rus savaşları Kafkasyalıların mağlubiyeti ve Rusya’nın Kafkasya’yı işgali ile sonuçlanırken 1.500.000’den fazla Kafkasyalı ata yurtlarından sürülerek Osmanlı topraklarına gönderildiler. Sürgün sırasında Dağıstanlılar, Osetler ve Çeçen-İnguşlar fazla bir nüfus kaybına uğramazlarken, orta Kafkasların sarp ve derin vadilerinde yaşayan Karaçay-Malkarlılar dağlara çekilerek sürülmekten kurtuldular. Ancak sürgün Batı Kafkaslarda tam bir soykırım hareketine dönüştü. Karadeniz kıyıları ile Kuban ovalarını Adigelerden temizlemek ve bu bölgeyi Rus Kazakları ve köylüleri ile doldurmak isteyen Rusya, Adige kabileleri ile Abhazların büyük bir bölümünü ata yurtlarından sürerek Osmanlı topraklarına gönderdi. Şapsığ, Abzeh, Besleney gibi kabilelerin büyük kısmı sürgüne tabi olurlarken, Rus hükûmeti savaşlarda en fazla ve en uzun direnişi gösteren Ubıhların tamamını Kafkasya’dan sürerek Osmanlı İmparatorluğu’na gönderdi  (Tavkul 2007:122).

Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı Panslavist ve dini motivasyonlu politikasının zirve noktası olarak kabul edilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına kadar belirli bir tempoda aralıksız süren Kafkasya’dan göç hareketi bu tarihte yeni bir hız kazanmıştır. Bu savaşta Kafkasya Cephesinde daha önceki yıllarda Anadolu’ya göç eden Kafkasyalılardan Trabzon’a yerleşmiş olan 18.000 Kafkasyalı genç Osmanlı Ordusu bünyesinde yer almış ve savaş sürerken aynı vilayetten 3.000 gönüllü Kafkasyalı daha orduya katılmıştır. Yine bu esnada Kuzey Kafkasya ve Dağıstan’da aynı zamanda başlayan ayıklanma ve isyanlar Rus birliklerini zorlamış ve ancak birkaç Rus tümeninin sevk edilmesiyle kontrol altına alınabilmiştir.

“93 harbi” devam ederken 1877 Mayıs’ında Osmanlı Devleti Kafkasyalı göçmen birliklerinden oluşan yaklaşık 4.000 kişilik bir kuvveti Suhum yakınlarında karaya çıkararak Kafkasya’dan Rusya’yı vurmak istedi. Bu sırada İmam Şamil’in naiblerinden olan Abdurrahman etrafında oluşan mahalli direnişçilerin yürüttüğü çalışmalarla 9 Mayıs 1877 de Dağıstan’da ve 12 Mayıs 1877’de Kuban bölgesinde çıkan isyanlar yardım alamadığı için bastırıldı. Savaşta Osmanlı Devletinin yenilmesinden sonra Anadolu’daki göçmen Kafkasyalıların yaptıklarının ve Kafkasya’daki isyanların hesabını sorarcasına Kafkasya’ya yönelen ve bütün güçleriyle yüklenen Ruslar, henüz anayurtlarını terk etmemiş olan Kafkasyalılara karşı bir ezme harekatına başlamışlar ve bunun sonucunda yeni ve büyük bir göç dalgası ortaya çıkmıştır (Bice 1991: 50).

KAYNAKLAR:

Berzeg, SE,  Gurbetteki Kafkasya, II. Ankara, 1987

Bice, H,  Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler. Türkiye Diyanet Vakfı. Ankara, 1991.

Hızal, Ahmet Hazer,  Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklâl Davası. Ankara,1961.

Kayabalı, İ., Arslanoğlu, C,  Dağıstan, Dağıstan Tarihi ve Şeyh Şamil. Türk Kültürü. Ankara, 1976.

Tavkul, U,  Kafkasya Gerçeği. Selenge Yayınları . 2007.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *


Hakkımızda

Hayat çok uzun gibi gözükse de, uzun değil kısadır. Yaşam tecrübelerle olgunlaşır. Ülkemizin milli ve manevi değerlerine sahip çıkmak görevimiz olmalıdır. Ulusal milli birliğimize sahip çıkmalıyız. Bir toplumda dil, din, milli ve manevi değerler kaybolursa, o toplum dağılmaya ve yıkılıp yok olmaya mahkûm olur.


İLETİŞİM

BİZİ İSTEDİĞİNİZ ZAMAN ARAYIN