CHP’DE, DEĞİŞİMDEN ÖNCE, EĞER YÜREKLERİ YETİYORSA, KÜRSÜDE, ADİL VE DEMOKRATİK OLARAK YARIŞABİLELİM,

CHP-Dikey-Logo-2

CHP’DE, DEĞİŞİMDEN ÖNCE, EĞER YÜREKLERİ YETİYORSA,
KÜRSÜDE, ADİL VE DEMOKRATİK OLARAK YARIŞABİLELİM,
BUNU İSTİYORUZ!..
Prof. Dr. Tolga Yarman
CHP Kurultay Onur Üyesi
6 Temmuz 2023
14 Mayıs 2023 Genel Seçimi’nden önce de; aynı bağlamda CB Seçimi’nin iki turu (14 Mayıs
2023 ve 28 Mayıs 2023) arasında da; ikinci turundan (28 Mayıs 2023) sonra da; bu köşede
epey yazdım, okur hatırlayacaktır (https://www.ozgurifade.com.tr/ara?q=Yarman).
Seçim sonucu; bilhassa vurguladım; bizim açımızdan, tek kelimeyle, “fiyaskodur”.
HİÇ ADAYLIĞA TALİP OLMAMIŞ, HEP ADAY GÖSTERİLMİŞ! KİM İNANIR?
Genel Başkan ve Parti Yönetimi, elbette görevde kalmayı isteyebilir. Buna karar verecek
organ Kurultayımız’dır. Ancak, parti içi demokrasinin çalıştığını ileri sürmek, katiyen
gerçekçi, değildir. Hele, kendi içimizde demokrasiyi bunca ıskalamışken, bakın, iki yılda bir
toplanması gereken kurultayımızı 2020’den bu yana hala toplayamadık, önümüzdeki yıl bu
zamanlar, o da belli bir “yargı zılgıtına” muhatap olmaktan kurtulabilip, toplayabilirsek, ne
mutlu bize!.. Buna karşın, bizim, “demokrasi meleği” kesilip, toplam oyları yüzde bilmem kaç
tozdan fazla etmeyen müttefik çeşitli partilere 39 milletvekili ikram etmemiz, hiç kabul
edilebilir değildir. Sav, bir defa samimi bir değerlendirme, oluşturmamaktadır.
Sözü içimde tutmayacağım: Bilfiil ikramdan nasiplenenlerin, seçim sonrarı, terbiye özürlü
beyanlarına bakılırsa, acınası bir durumdur…
Türkçe konuşurken, yazarken, yabancı sözcüklerle meram anlatmayı sevmiyorum.
“Demokrasi” sözcüğü yerine hala daha, Güzel Türkçemiz’den yontulmuş olacak bir sözcük
getirememiş olmamız, aydın ayıbıdır; bizim ayıbımızdır. “Demokrasi”, belli ilkeler etrafında
toplanmış ve eşit haklara sahip bireylerden oluşan belli bir kitlenin, içlerinden işaret
edecekleri birilerini, belli görevlere seçmeleri sürecinin, adıdır. Belli bir konuda “Öyle mi
yapalım, yoksa böyle mi?”, sorusunun, aynı eşit haklara sahip bireylerden oluşan kitlenin,
oylama suetiyle varacağı sonucu, belirleyen süreçtir. Oylama, her ne olursa olsun, yüzde
elliden bir fazla ile elde olunan sonucu hedef almaz. Bazan işte örneğin 3/5’lik bir sonucu
gerektirebilir.
Kitlenin; vereceği karar; “vicdanî bileşkesini” oluşturur. Bu, ülke genelinde de böyledir,
partilerin içlerinde de… Bunun için yalnız, “sosyal adalet” (adil bölüşüm, gelir dağılımında
hakkaniyet), olmazsa olmazdır, ki bireylerin, herbirinin iradesi aynı sayılabilisin ve buradan
hareketle, onların, ayrı ayrı belirtecekleri oyların ortalaması, ya da işte bileşkesi, sağlıklı
biçimde çatılabilsin…
“Demokrasi”, anlam olarak, “Demos Crasus” olup, demek ki, “halkın gücü”, demektir…
Anlattığım bağlamda, o halde:
– Demokrasi, “özgür ve mümkün mertebe eşit bireylerin, hangi karara dönük ise, o karar
doğrultusundaki iradelerinin, nihaî bileşkesi”, manasına gelmektedir.
Bu sürecinse olmazsa olmazları vardır. Bir defa; adaylaşma önünde kabul edilemez engeller
yükseltilmişse; tek değilse, iki, bilemediniz üç aday arasında, üstüne üstlük bunlardan birine
nişan alınarak terennüm edilecek, “Ya ondandır ya bunda, Helvacı’nın kızında”, nakaratında
vücut bulan çocuk oyunundaki gibi, ama bu kez, büyüklere dönük kandırmacayla belirlenir,
seçim sonucu…
Son Kurultayımız’da örneğin (2020), Genel Başkan dışında, üç aday, birer adım atmışlar,
adaylaşmak üzere, öne çıkmışlardır; ancak adaylardan hiç birine, delege cendereye alındığı
için, Kurultay delege sayısının %5’i kadar, yani yuvarlak 60 imza verdirilmemiştir; verilen
imzalar delegeler zorlanarak geri çektirtilmiştir. Daha vahimi, delegelerin hemen tümünün
oyları, noter vasıtasıyla, önden, Genel Başkan’ın adaylığı için kilit altına alınmıştır. Yani,
Genel Başkan’ın da yuvarlak 65 imza ile aday gösterilmesi mümkünken, delegeler başka
adaylara, “olur a”, imza veremesinler diye, neredeyse 1300 delege Genel Başkan’a, aday
olsun diye ve dediğim gibi, noter zemininde imzalarını artık hangi vaatler karşığında olacak
idiyse, teslim etmiş, olmuşlardır. Her delegenin bir ve yalnızca bir adaya genel başka adayı
olması yönünde imza verebileceği kısıtı, cabası olarak!..
Genel Başkan’ın bu durumda, “Ben hiç aday olmadım, aday gösterildim”, beyanı, hilaf-i
hakikattir!.. Genel Başkan’ın Genel Merkezi; Kurultay Delegeleri’ni, Genel Başkan’ın
adaylığına, artık, hangi türlü çeşitli vaatlere karşılık olmuş ise, resmen çıpalamışlardır.
Böylesi bir resme CHP içinde, bile bile göz yumanların, ülke genelinde “demokrasimizin
kazanına kömür atıyoruz” diye, toplamda oyları yüzde bilmem kaç toz eden partilere, 40
milletvekilliğimizi, sebil olarak sunmaları, vallahi, akıllara zarardır.
25 Temmuz 2020 Kurultaayı’nda, bir adım öne çıkan, sözünü ettiğim üç genel başkan
adayından biri de bendim. Diğer ikisi ise, Değerli Prof. Aytuğ Atıcı ve Eski Başsavcı Değerli
İlhan Cihaner’di. İkisi de eski milletvekiliydi. Bense, CHP’nin, 1992’de tekrar açılmasıdan
sonra, birleştiği (18 Şubat 1995) Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin, yani Halkçı Parti (HP) +
Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) (3 Kasım 1985), bu ikisinden, ikincisinin (1983’te
kurulan SODEP’in), 28 Kurucu Üyesi’nden biriyim. Yani, bir kurucu üyeyim…
Diyeceklerimiz, daha doğrusu kaygılarımız vardı ki, aday olduk, değil mi?
Üçümüz de kürsüye çıkmaktan alakonduk… Öteki sıfatlarımız dolayısıyla, “Kurultay Onur
Üyesi” bulunuyor olup, konuşma haklarımızı, onar dakikalık süre baskısı tahtında,
kullanabildik.
Diyeceklerim o kadar önemliydi ki, bugün yaşadıklarımızı, eğer o günden bugüne bakarak,
nasıl içimizi acıtarak yaşadığımızı görmek isterseniz, lütfen şu bağlantılardan ulaşabileceğiniz
konuşmalarımı izleyin:
https://www.youtube.com/watch?v=I0RxL_DvalQ (Genel Merkez / 23 Temmuz 2020)
https://www.youtube.com/watch?v=Qf2StRK-zR0 (Kurultay / 25 Temmuz 2020)
Değerli Aytuğ Atıcı’nın ve Değerli İlhan Cihaner’in de elbette, kendi zaviyelerinden, savları
vardı.
Hiç birimize “genel başkan olarak oy vermeyen” değil, “genel başkan adayı olarak kürsüye
çıkmamız yönünde imza vermeyen” Kurultay Delegleri’nin hepsini, hocayım ya, telefon
mesajıyla ve sertçe bir sülupla, tedip ettim. Sanırım, partimizin tarihinde bu, bir ilktir…
Mesajım şöyleydi:
Sevgili Kurultay, bir dahaki sefere, sakın ola ki, yarışmak üzere, karşına gelmiş parti
emekçisi, birbirinden değerli, çakı gibi genel başkan adaylarını (iradeni, genel merkez
talimatıyla, görevdeki genel başkanın, göreve devamına, noterden imzayla, kancalattırmış
olarak), “adaylaştırma” konusunda, ayak sürümeyesin… Bunun hesabını yedi ceddine
veremezsin… Onlardan herhangi birini seçmek zorunda değilsin, elbette. Ama onları, hele
talimatla susturmaya, “hakkın” yok. Oraya geldiklerine göre, bir kaygıları, bir diyecekleri
olmalı, degil mi? Dost acı söyler…
Demokrasinin daha, üstelik parti içinde, ABC’sindeyiz… Adaylaşmada sorunun yaşandığı,
hangi kurumda demokrasi işletilebilir?.. Haa, memnuniyetle belirtiyorum, Kurultay’dan iki
gün önce, CHP Genel Merkezi, bizleri basın salonunda misafir etti. Birer saate yakın
konuştuk…
Yine de, bakın allaşkına, adaylaşamamışız ve demokrasi kurumunun öteki aşamalarına dahi,
daha gelememişiz…
Bu durumda, Genel Başkan’a soruyorum:
– Önümüzdeki Kurultay’da, genel başkan adayı olarak, bihakkin ve liyakatle öne çıkanların,
genel başkan olarak kürsüye çıkmasına mani olmak üzere, yine delegelerin kollarına
noterden kelepçe takıp, hiç gerekmediği halde, onların imzalarının hepsini, üzerine
yazdırtacak mısın? Yoksa böylesi şer bir demokrasi davranışından geri durmayı
başarabilecek misin?
Neymiş:
– O hiç aday olmamış… Hep aday gösterilmiş…
Kim inanır?..
Şunu söylemezsem eksik bırakmış olurum:
– Omuzdaşlarımla benim, otuz yıl önceki tezimizdir… Türkiye’nin siyasî anatomisini,
bölgesel ve etnik sürtüşmeler belirler. Bu çerçevede, yerleşik dinamkilerle göçer
dinamikler çatışırlar ve ayrışırlar… Aynı bağlamda Türkiye’nin Doğusu ile Batısı,
Karadenizi ile Güneydoğusu çatışır ve ayrışır… CHP içinde de bu böyledir… Erdoğan,
seçimleri tam da bu sebeple kazanmıştır. Kılıçdaroğlu seçimleri tam da bu sebeple
kaybetmiştir… Laik – Antilaik çatışması da buradan kök alır… Nedir ki, söz konusu
dinamikler tahtında, eğer fikrî bir zenginlik ve coşkuyla ön alınmazsa, durum, CHP içinde
(yukarıda anlattığım açmazlardan çıkmamız gerekliliği saklı olarak), Kılıçdaroğlu’nun
lehinedir…
Bu ne kadar böyle ise, kendimizi buraya kadarki çizgimizden çözemezsek, önümüzdeki yerel
seçimlerdede falımız kapalıdır, sonrasında da…
Bolu Belediye Başkanımız Tanju Özcan’ın Bolu’dan Ankara’ya yürüyüşünü, bilhassa bu
açıdan ve can-ı gönülden destekliyorum…
Açıklayageldiğim sebeplerle, akıllı ve vicdanlı bir kurultay yapmamız kaçınılmazdır… Benim
gözümde, yol boyu, yıllardır telaffuz ettiğim gibi, başta Kılıçdaroğu, CHP Yönetimi, giderek
birçok muhalefet partisi, görevlerini ağır biçimde istirmar edegelmişlerdir.
Bıraksınlar, bu olguyu Kurultayımız’a anlatalım… CHP Yönetimi ise, evelemeden
gevelemeden, kendini savunsun…
MUHALEFETİN GÖREV SUİSTİMALLERİ
o Rejimin 2017’de değiştirilmesinde ve bugünlere gelinmesinde, iktidar kadar muhalefetin
de vebali vardır. Muhalefet imzasız mühürsüz oy pusulalarının, üstelik sayım devam
ederken, sayılmasına, ses çıkartmamıştır. Bunun hesabını vermelidir.
o Lozan’ın 97’inci yıldönümünde (24 temmuz 2023) Ayasofya Camimiz, müze olmaktan
çıkarılıp, bütünüyle cami olarak tasarruf edilmeye açıldığında ve Mustafa Kemal Atatürk’e
ve silah arkadaşlarına, minberden lanet okunduğunda, Kılıçdaroğlu ağzını açmamış, hiç bir
tepki vermemiştir. Hatta o gün Lozan’ı bile anmamışızdır… O gün, Anıtkabir’e, CHP
yönetimi bir çelenk dahi koymamıştır.
o Muhalefet, bölgemizde ve yurdumuzda at koşturan, okyanusaşırı odak projelerinin hepsine,
“sadakatle” sahip çıkmıştır!.. Buna, muhalefetin, Rusya’ya karşı, Ukrayna’nın yanında ve
açıkça yer alması, dahildir. Böylesi bir karar re’sen alınıp uygulama aşamasına taşınamaz.
Karar parti meclisinden geçmiş, ya da buraya getirilip, tartışılarak onaylanmış, değildir.
o Muhalefet, en başta, çok örnek sıralabilecektir, iktidara durmaksızın, payanda olmuştur.
o Erdoğan’ın “diplomasızlık sorununun” üstüne gitmemiştir (2014, 2018 ve 2023). Bu
konuda YSK’ya, 2022 Yaz Başı’nda (25 Temmuz 2022) bir dilekçe yolladımdı… Dilekçe
basında, sosyal medayada geniş olarak yer aldı (https://www.ozgurifade.com.tr/haber-profdr-tolga-yarman-cb-erdoganin-adayliginin-sakincalari-konusunda-yazdigi-dilekceyi-ysknasundu-178)… Bu dilekçeyi, bütün milletvekillerimize, bütün üst düzey yetkililere
yolladık… Çıtlarını çıkartmadılar.
o Muhalefet, Erdoğan’ın anayasal olarak, üçüncü defa seçilemeyeceğinin, üstüne, gitmedi.
o Genel seçimin tarihinin anayasal ihlal teşkil ettiğinin üstüne de gitmedi.
o O zaman allaşkına niye durmadan yakınıyorsunuz: O’nu, Cumhurbaşkanı yapan sizsiniz!..
o Muhalefet, seçim sırasında iktidar imkanlarının kullanılabileceğine dair, açıkça anayasaya
aykırı, kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne götürmemiştir. Yuh olsun size…
o Muhalefet, Suriyeliler konusunda, ikinci turun başına kadar gıkını çıkartmamıştır. Neden?
Çünkü bu bir Pentagon siyasasıdır…
o Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıkların kaldırılmasına (2020) destek vermiştir; sonrasında bir
muhalefet milletvekili tutuklanınca, “Hak, Hukuk, Adalet” diye yürümüştür. Allaşkına
hatırlayın, dokunulmazlığı kaldırılan, tek bir iktidar milletvekili var mıdır!..
o Kabaca “bir milyon” Afgan, ellerini, kollarını sallaya sallaya sınırlarımızı geçerken
(Ağustos 2021), konuyu Meclis’e taşımamışlardır… Neden? Çünkü bu bir Pentagon
siyasasıdır…
o Ergenekon ve Balyoz davalarının birer “tezgah”, delillerin ise “çakma” olduğu ortaya
çıktıktan sonra, söz konusu delil üretim merkezlerinin, giderek bu merkezlerde çalışan
sahte delil üreten ajanların maskelerinin düşürülmesine dönük bir soruşturma önergesi
vermez mi, insan!.. Vermemişlerdir. Neden acaba?
o İktidarın bunda vebali yok mudur? Elbette çok vardır.
o Ya muhalefetin? Onun da çok var!
o Türk Silahlı Kuvvetleri, asrın görmediği bir iftiraya tâbi tutulurken, sustular. Neden acaba?
o Dış tezgah mıydı, değil miydi? Siz araştırılmasını önermez ve önergenizi takip etmezseniz,
nasıl bileceğiz?
o Yapmıyorsunuz… Yatacak yeriniz yok!..
o Adalarımız, Yunanistan tarafında işgal edilirken, milletvekillerine, soruşturma önergesi
vermeyeceksiniz, diye talimat yolladılar. Neden acaba?
o Laikliğin katledildiği evrelerde, milletvekillerine, “laiklik vurgusu” yapmayacaksınız, diye
talimat yolladılar. Neden acaba?
o “1921 anayasası” oyunbazlığını, üstelik iktidarla beraber, öne çekebilmişlerdir. 1921
Anayasası’nda, günün şartları itibariyle, padişahlık vardır, hilafet vardır, bölgesel
muhtariyetler vardır, laiklik yoktur… Burada, Kurtuluşa yandaş – Kuruluşa muhalif
yakıştırması çok hafif kalıyor!.. 100 yıl sonra, bugün “1921 Anayasası”, iktidar ve
muhalefetin ayrı ayrı ve fakat aynı zamanda keşfettikleri, “mutlu bir raslantı” ürünü katiyen
değildir… Dışarıdan dayatılmış bir tezgahtır… Kimin ne haddine allaşkına, filmi, 1924
Anayasası’nın gerisine, Cumhuriyet’in ilanının da (29 Ekim 1923) gerisine, Lozan’in da
(24 Temmuz 1923) gerisine, Büyük Taarruzun da (26 Ağustos 1922) gerisine, Sakarya
Meydan Muharebesi’nin de (Ağustos – Eylül 1921) gerisine, 20 Ocak 1921’e kadar sarmak,
ya hu? Sen mi döktün Yunan’ı denize, sen mi karış karış geri aldin yedi düvelden yurdu,
Sen mi kurdun Cumhuriyet’i?.. Kimsin sen, ya!..
o Açık söyleyeceğim, CHP Yönetimi’nin, bugün itibariyle Atatürk’le ve Cumhuriyet’le
sorunu vardır. Yoksa bu kadar alenî ve bu kadar pervasız, vallahi, davranamazlardı.
o Muhalefet açıkça ve defaatle, ağır görev istismarında bulunmuştur…
o Türkiye’yi son seçimde mezhebî olarak yırtmak istediler… O kadar ikaz ettik… Çıt
çıkartmadılar…
o Şu ki, eğer bir genelekurmay (Pentagon), sizin burnunuzun dibine kadar (İrak), 250 bin
kişilik bir ordu ile sokulmuşsa (2003), sizin iktidarınınız için olacağı kadar, sizin
muhalefetininz için de bir güzellik düşünmüyorsa, “iyi bir genelkurmay değil”, demektir.
CHP Yönetimi, CHP’nin şanlı tarihine leke üstüne leke sürmüştür. Bunun bir muhasebesi
ve hesap tahakkuku elbette olacaktır.
Güzel dileklerle, sevgiler, saygılar sunuyorum…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *


Hakkımızda

Hayat çok uzun gibi gözükse de, uzun değil kısadır. Yaşam tecrübelerle olgunlaşır. Ülkemizin milli ve manevi değerlerine sahip çıkmak görevimiz olmalıdır. Ulusal milli birliğimize sahip çıkmalıyız. Bir toplumda dil, din, milli ve manevi değerler kaybolursa, o toplum dağılmaya ve yıkılıp yok olmaya mahkûm olur.


İLETİŞİM

BİZİ İSTEDİĞİNİZ ZAMAN ARAYIN